top of page

                                                                                                   Gramofon Baba

 

  İstanbul’un tarihi Kapalıçarşı’sında Fesçiler girişinin az ilerisinde bulunan küçük bir dükkandan dışarı süzülen müzik sesleri karşılıyor bizi. Kelime etimolojisi antik Yunanca fone, “ses” ve grammein, “yazmak’’ olan, Thomas Edison’un 1877’de icat ettiği fonografla başlayan gramofonun yolculuğu, 75 yaşındaki “Gramofon Baba” lakaplı Mehmet Öztekin’le beraber bu dükkanda devam ediyor. Yarım asırdır gramofon tamiri ve satışı yapan Mehmet usta, teknolojiye yenik düşen gramofonun Türkiye’deki en eski ve son temsilcilerinden.

                                                                                Gramofonun Türkiye hikayesi

 

  Musiki Dergisi’nin kaynaklarına göre, 1896-1897 yılları arasında aynı zamanda Türkiye’de ilk sinema gösterisini düzenleyen Sigmund Weinberg tarafından İstanbul’a gelen gramofon, yalnızca belli noktalarda kişi başına verilen ücretler karşılığında dinletiliyordu. Aynı yıllarda Tantix adında Alman ses teknisyeninin gramofon ve plak dükkanı açmasıyla beraber ilk gramofon plak kayıtları yapılmaya başlanıyor. Tanburi Cemil Bey ile başlayan ilk plak kaydını takiben birçok sanatçının taş plakları raflarda yerini alıyor. Dünyada olduğu gibi Osmanlı başkenti İstanbul’da da kısa zamanda plak şirketleri yaygınlık kazanıyor. Cumhuriyetin ilk yıllarından 1950’lere kadar Türkiye’de her yerde elektrik olmaması ve olsa dahi birkaç saatle sınırlı olması ve radyoların ağırlıklı olarak Batı müziği çalması nedeniyle plak ve gramofon satışları beklenenin üzerinde gerçekleşiyor. 1950’lerin başlarında 33’lük ve 45’lik vinil plakların piyasaya sürülmesiyle 78 devirli plakların popülerliği azalırken, 1965’lere gelindiğinde ise taş plak üretimi tamamen sonlanıyor. 1970’lerin ortalarına kadar altın çağını yaşayan plak sanayisi, silinip üzerine yeniden kayıt yapılabilen “teyp’’ kasetlerinin çıkmasından sonra gözden düşmeye başlıyor. Günümüzde ise gramofon artık antika statüsünde. 

Mehmet Öztekin'in atölyesindeki duvarında asılı duran plaklar, Kapalıçarşı, İstanbul, 2017 F: Tuğba Erol

78, 33, 45… Dakikada yaptıkları devir sayısına göre sınıflandırılan plaklar; malzemelerinin sertliği, ağırlığı ve ses izlerine göre ayırt ediliyorlar. 78 devirli, yani nam-ı diğer taş plak, üretiminde kullanılan hammaddenin hassas ve esnemeyen yapısı dolayısıyla diğerlerine göre daha çabuk kırılıyor. Diğer plaklardan 78 devirliyi ayıran bir diğer fark ise her iki yüzüne yalnızca birer parça kaydedilebilmesi. Son olarak, manuel ve elektrikli gramofon haricinde bu plakları çalmanın mümkün olmadığını da söylemek gerek. 

 

  Genellikle kurma koluyla çalışan gramofonun ana mekanizması çok sayıda dişli çark, mil kombinasyonu, fren sistemleri ile yavaşlatılan ve hızlandırılan devir ayarları içeriyor. İçerisinde çok fazla mekanik aktarım organı bulunması nedeniyle fazlaca karmaşık bir yapıdan bahsediyoruz aslında. Günümüzde bu parçaların bulunması zor, hatta neredeyse imkansız. Gramofon tamirinin meşakkatinden bahseden Mehmet Öztekin, “Sabır isteyen bir iş. Üzerinden 120 sene geçmiş bir aletin parçası yok, hiçbir şeyi yok. Doktor hasta ilişkisi gibi. Bir başka cenazenin organlarını bir başka hastaya aktarmak gibidir gramofon tamiri. Geçmişte bir takım bozulmuş, yarısı yok olmuş gramofonların diğer gramofonlara kullanılması gibi. Git, şu parçayı al diyemezsin. Çünkü o parçanın ne üretimi var ne de satışı. Hangi çatıda, bodrumdadır bilemezsin. Gramofon tamiri, dediğim gibi çok zahmetli bir iş ama her türlü tamiri mümkün. Önemli olan gramofonunun çaldığı plaklar. Bu taş plaklar bozulursa eğer, geri dönüşü yok. Müzeyyen Senar, Hamiyet Yüceses, Münir Nurettin, Zeki Müren… O kadar kıymetliler ki, bu plakların zarar görmesinin geri dönüşü yok.’’ şeklinde konuşuyor.

                Mehmet Öztekin atölyesinde çalışırken, Kapalıçarşı, İstanbul, 2017 F: Tuğba Erol

                                                                                                  Kültür yozlaşması

 

  Öztekin, yetiştirdiği 2 tane öğrencisi olduğundan, ancak sadece bu işle ilgilenmediklerinden ve ekonomik kaygılar nedeniyle isteseler dahi yapamayacaklarından bahsediyor. Usta çıraklık meselesinde artık eski özveri ve sabrın kalmamasının nedenini sorduğumuzda ise “Kültür yozlaşması var ama ben burada gençlerde kabahat bulmuyorum. Faturayı da gençlere kesmiyorum. Sistemin çalışma tarzı insanı kirletiyor. Değerleri değiştirip, yok ediyor. Kişi değil, şartlar kötü. Ne yapsın çırak? Ben çırağı besleyecek durumda değilim; çırak da ne yapsın bu işle?” şeklinde cevap veriyor. 

 

 

  Zanaatin Son Temsili dizimizin bu haberinde İstanbul’da kalan son gramofon tamircilerinden Mehmet Öztekin ile Kapalıçarşı’da bulunan atölyesinde görüştük. Öztekin’in gramofonla ilgili hikayesini kendi ağzından izliyoruz. 

GRAMOFON BABA

GRAMOFON BABA

Watch Now
bottom of page