top of page

                                                                                          Domuzun ‘son’ durağı 

 

 

  Dolapdere’de bir benzin istasyonunun yanında sıkışıp kalmış, İstanbul’un son domuz kasabı. Bu tek başına kalmışlığın en büyük nedeni ise Cumhuriyet’in kurulmasından beri çeşitli politik olayların tetiklediği, Müslüman olmayanların zorunlu göçleri. Mübadele ile başlayan süreci, 6-7 Eylül olayları, 1964’de Rum Tehciri ve son olarak Kıbrıs Harekatı takip ediyor. İstanbul’un demografik yapısını gözle görülür şekilde değiştiren bu sürgünler, domuz ticaretinde de arz talebin azalmasına neden olmuş. Geçmişte sayısı 7 olan bu üreticilerden bugün sadece Lazari Kozmaoğlu’nun sahip olduğu Kozmaoğlu kasabı üretime devam ediyor. Tabii butik şekilde…

 

 

                                                                                   Yoksulluktan fabrikaya

 

  Varlık Vergisi nedeniyle Aşkale’ye gönderilen babasının, döndüğünde kendi işyerinde işçi olarak çalışmasından dolayı üzüntüsünden rahatsızlandığını, bu yüzden annesinin çalışmak zorunda kaldığı, yoksul bir çocukluk dönemi geçirdiğini belirtiyor, Lazari usta. Ortaokul yıllarından beri çalıştığını söyleyen Kozmaoğlu, işe başlama hikayesini, “Ben bu işe, 1967 senesinde başladım. Henüz askerden yeni gelmiştim. Bir adamın yanında çalışıyordum. O adam fabrikanın sahibiydi. Beni çok sevdiği ve hatta bana kızını vermek istediği için beni hissedar yaptı fabrikaya. Fakat kızı başkasını seviyormuş, babamın yanında çalışana mı varacağım gibisine, bizi hor görüyordu tabii. Sonra adamın buradan gitmesi icap etti. Borçları nedeniyle gidemiyordu. Bende bir kuruş yokken borca girdim ve fabrikanın sahibi oldum. Yanımda çalışan adamları da hissedar yaptım kendime. Onlarla beraber 3 sene çalıştıktan sonra bana kafa tutmaya başladılar. Ben de tak tak paralarını vererek çıkardım hepsini. Ondan sonra tek başıma çalışmaya başladım. Kardeşim askerden gelince onu yanıma aldım. O zaman fabrikada 20, 25 kişi çalışıyordu. Ayazağı’nda mezbahanenin içinde olduğu bir fabrikam vardı. Domuzlar, danalar hep onun içinde kesiliyordu. Haftalık 15, 20 tane domuz kesiyorduk’’ sözleriyle anlatıyor. 

Lazari Kozmaoğlu, eskiden mönüde 49 çeşit salam varken, bu sayının şimdi 12'ye düştüğünü belirtiyor, Kozmaoğlu Kasap, Dolapdere, İstanbul, 2017, F: Tuğba Erol

                                                         “Herkesin nüfus kağıdı Türk, benimki de Türk’’

 

  Ancak, 1977 senesinde yakasını bırakmayan “gavur” sıfatı iş yerine de sıçrıyor. Nefret söylemi sebebiyle tartışma yaşadığı şahıs, işlettiği fabrikayı sahibinden satın alıyor. Kozmaoğlu’nun bu durumdan haberi bile yokken üstelik. Kökenlerinin Anadolu’da 2 bin sene öncesine dayandığını, 200 sene önce de ailesinin Nevşehir’den İstanbul’a göç ettiğini vurgulayan domuz kasabı, “Bir adamla bana gavur dediği için kavga ettim. Bana gavur deyince çamurun içine yatırıp yumrukladım. Mahkemelik olduk fakat o zamanlar Kıbrıs olayları olduğundan fazla kıymeti olmadı bizim mahkemeye vermemizin. Sonra o adam, fabrikanın sahibinden satın aldı bizim ekmek teknemizi. Bu yaşananlar benden habersiz tabii. O da beni çok kısa bir zaman içerisinde mahkemeye vererek tahliye ettirdi. Ben temyize gönderdim ancak adam kuvvetli olduğu için 20 günde geri geldi. Ben de mecbur kaldım. O zamanlar benim burada bir yerim vardı. Ayazağı’nda bir yerim daha vardı, inşaat yapmaya başladım ama bitiremedim. Bitiremeyince bu Dolapdere’deki yeri satın aldım. Burası çalışılacak vaziyette değildi. O seneler buralar beygircilerin yeriydi. Ulan dedim, burayı da beygirci alırsa gene bize rekabet yapacak; bari satın alayım, kapalı tutayım, beygircilerden kurtulayım dedim. Buraya geldim ondan sonra. Biz Rumuz ama ben Türk’ten daha Türk’üm. Herkesin nüfus kağıdı Türk, benimki de Türk. Ben bu memlekete başka bir yerden gelmedim. Millet soruyor, sen nereden geldin diyor; biz bir yerden gelmedik, bizim ecdadımız burada.’’  şeklinde açıklıyor. 

 

 

                                                             Beraber ayaktayız, ayrılırsak düşeriz 

 

  Yazı dizisinin başında da bahsettiğimiz gibi mübadele sonrası ardı arkası kesilmeyen göçlerden en çok etkilenen şehir, İstanbul. Gayriresmî sayım tahminlerine göre Cumhuriyet öncesi Müslüman olmayan nüfus Müslümanlara göre neredeyse eşitken, günümüzde bu sayı binlere inmiş durumda. Lazari Kozmaoğlu, müşteri profilinin değişmesine neden olan bu durumu : “64 ve 74’den evvel İstanbul’da çok Rum, gayrimüslim vardı. Her gayrimüslim her cumartesi mezeye gider, meze alırdı ve öyle evine giderdi. 64’ de Yunanlılar kovulduktan sonra onlarla beraber 30 bin kişi gitti  ve bunların arasında Rum nüfusu da vardı. Sonra müşteri profili biraz karıştı. Anadolu’dan gelen insanlar salamı bilmiyordu. Yalnız sucuk, pastırma yemeyi biliyordu. Bundan dolayı işler biraz durdu. Mezecilerdeki sıralar da kalktı. Eskiden, sıradan kuyruktan dolayı gidemezdin mezecilere. Bu böyle geçti derken arkadan bir 74 olayı patlak verdi. Kıbrıs olayı çıktı. Gene boşaldı, boşaldı… 74 senesinde İstanbul’da Rum olarak kaldık 28 bin kişi. En sonunda herkes kaçmaya, gitmeye başladı. Çocuğu üniversiteye giremiyor, askerlik yapacak diye gitti. Kızı Türk almasın dedi ve gitti. Böyle böyle boşaldı. Şimdi nüfusumuzu toplasan bini geçmez’’  diyerek anlatıyor.

Elinde 1978 senesine ait sağdan sola kendisi ve çalışanlarının bulunduğu fotoğrafı tutan Lazari Kozmaoğlu, Kozmaoğlu Kasap, Dolapdere, İstanbul, 2017, F: Tuğba Erol

                                                                             Yeri doldurulamayan boşluklar

 

  7 imalathane… Kimisi Türk olmayışının getirdiği sebeplerden dolayı, kimisi aile içi problemlerden ötürü kepenkleri indirmek durumunda kalıyor. Geçmişin odalarında hafızasını tazeleyen Lazari usta, o günleri: “Biz 7 tane imalathaneydik. Hepsi de o zamanlar çok güzel mallar satardı. 7 tane domuz kasabının 7’si de Rum değildi. Öbürlerinin 2 tanesi Bulgar ve bir tane de Müslüman vardı. Rum olarak bir ben, Fodi, bir de Thomaidis vardı. Yalnız Thomaidis’i tehditle gönderdiler. Pera Palas’ın arkasında fabrikası vardı. Markasının adı Nick Tom’du. Çok güzel mallar ürettiği için iş yerine göz diktiler. Fabrikasını basıp, onları da buzdolabına kilitlediler bu yüzden; gitti adam. Bir kaç sene sonra da Esenler otogarında otobüse binerken vurdular adamı. Böyle birkaç kişiye kıydılar. Adela vardı; devlet gibi yerdi. Fakat adamın oğlu yoktu. 5 tane kızı vardı. En sonunda damatlar birbirine girince kızı işlerin başına geçti. Sonra kötü mal yapmaya başlayınca kapandı.’’ diye açıklarken, o dönemlerde dükkanınıza zarar geldi mi diye sorduğumuzda, “Bana hiçbir şey olmadı çünkü ben Kuzguncuk’da büyüdüm. Benim arkadaşlarımın hepsi Müslümandı. Serseriydik o zamanlar. Kabadayı arkadaşlarım, söyle abi sana yan bakan var mı derlerdi. Onlarla beraber büyüdük çünkü birbirimize sahip çıkardık. Bizim komşularımızdan kimse kimseyi Rum, Türk, Yahudi diye ayırt etmezdi’’ diyor. 

 

                                                                                    Ya dana ya domuz

 

  AKP Hükümeti, 2006 yılında domuz etini, Avrupa Birliği mevzuatına uydurmak adına Türk Gıda Kodeksi’ne göre kasaplık hayvan kategorisine alıyor. Ancak çiftçi ve kasaplarında aynı kriterleri uygulamaya koymaları şartıyla. Türkiye’de bu şartları yerine getirebilen çok fazla çiftliğin olmaması nedeniyle ürün bulma zorluğunu, “2003 senesinde yeni iktidar gelince, domuz besleyenler iptidai şekilde çalışıyorlar dediler. Haklılar çünkü ahırları güzel değildi, hayvanlar açıktaydı. Avrupa standartlarına girsin diye 3 ay müsaade verdiler. Bu işi yapanlar gariban adamlar; hem paraları az hem süreleri kısıtlı olunca mecburen bırakmak durumunda kaldılar. Bizi çağırdılar. O zamanlar biz domuzla dana işini beraber yapıyorduk. Ya domuz ya dana yapacaksınız, karışık yapmayacaksınız dediler. Diğer salamcılardan 4’ü dana imalatına geçti. Durum böyle olunca bir ben kaldım domuz kasabı olarak. Fakat devletin beni desteklediğini tahmin ediyorum çünkü bizim Türkiyemizde domuz üretimi de var diyerek bizi örnek gösteriyorlar’’ şeklinde değerlendiren Kozmaoğlu, hiç kimsenin domuz satışına karışmadığını söylüyor. 

 


                                                                              Geçmişte kalan güzel günler

 

  Bugün, kalan son domuz kasabının dahi butik hale gelmesinin en büyük nedeni toplumsal topoğrafyanın değişmesiyle arz talep dengesinin bozulmuş olması. Lazari Kozmaoğlu’na usta çıraklık ilişkisini ve son kalan olmasına istinaden işlerin ne durumda olduğunu sorduğumuzda ise, “Eskiden fazla mal satıyorduk. Şimdi domuz yok, kime satacağım.  Adana’da 30-35 sene evvel Mavi Köşe pastanesi vardı. 35 sene malı oraya ben verdim. Marketlere mal veriyordum. Ceyhan’da Rusların çelik fabrikası açtığı dönemde onlara mal veriyordum. Otellere mal verirdim ancak şimdilerde hiçbirinden öyle bir talep yok. Anadolu’dan gelen adam salamı yemesini bilmiyor ki… İstanbulluya mahsus bu. Gelen domuzlar bana yetmiyor ki mal yapayım. Az hayvan geliyor, az hayvan kesiyoruz. Hayvan üretimi yok. O yüzden burada perakende satış yapıyoruz. Mal bedava gelse bile dükkanın masrafı çıkmaz. Bunca sene çalıştıktan sonra eve gidip hanımla oturacağıma mecburen geliyoruz buraya. Fabrika varken 25 kişi çalışıyorduk şimdi en fazla 10 kişi… Eskiden ne yapılırsa beraber yapılırdı. Usta, müstahdem yani çırak ayrımı yoktu. Güven vardı. 44 senedir beraber çalıştığım iki tane adam kaldı. 13 yaşında geldiler yanıma. Şimdi çalıştıracak adam bulamıyorsun. Adam var ama insan yok. Ben isterim ki, ben nasıl ben dikkat ediyorsam, yemediğim malı kimseye yedirtmiyorsam, o da aynı iş ahlakıyla devam etsin, işini titizlikle yapsın. Artık mezbahaneye de giremiyorum, yaşlılıktan. Güven kalmadığı için de kamera taktırmak zorunda kaldım’’ cevabını veriyor. 

 

  Kimilerine göre Türkiye’nin farklı renkleri, süsleri… Kimilerine göre ise temel taşlardan geriye kalan son parçalar. Bu dizinin diğer bölümlerinde bahsi geçen demir ustası Artin Aharon, neyzen Salih Bilgin gibi domuz kasabı Lazari Kozmaoğlu’da mesleğinin son temsilcisi olarak bir yandan değişen demografik yapıya, değişen yaşama ve çalışma şartlarına ayak uydurmaya çalışıyor. Tüm kızgınlıklarına, kırgınlıklarına rağmen…

bottom of page